2TekerGezi Rusya’18
“Artık zaman geldi! 28 Temmuz’da tekeri döndüreceğim…” diyeli 3 aydan fazla oluyor. Böyle başladı işte toplamda 10.000 km’lik Rusya gezisi. Günler süren hazırlık ve heyecan artık iyice doruklara ulaşmıştı. Birçok anlamda ilklerin gezisi olacaktı. İlk en uzun sürüş yaptığım motosiklet gezim, ilk en uzun süre sürüş yapacağım motosiklet gezim, ilk kez iki ülke geçip yapacağım motosiklet gezim vs. Masa başında yapılan onca plan işimi kolaylaştırdı ama bu turu masa başında yapılan planlara göre tamamlamak bir o kadar güçtü. İlk gün yani 28 Temmuz’da Trabzon’dan yola çıktığımda hava her an yağdı yağacak durumundaydı ve elbette bir motosiklet yolculuğu için tercih edilen bir durum değildi. Hele ki gezinin daha ilk gününden. İlk gün için Batum’u seçmiş belki biraz daha sürüp kamp kurarım diye düşünmüştüm. Trabzon’dan motosiklet kullanıcısı arkadaşım Can Korkmaz daha önce de beraber yaptığımız sürüşlerin hatırına dostane bir yaklaşımla gezinin ilk km’lerinde bana eşlik etmek istedi ve bende mutluluk duydum. Böyle zorlu bir yolculuğun başında yanınızda birilerinin olması ayrı bir güzel olur ve size çok daha iyi hissettirebilir. Bu anlamda teşekkürü borç bilirim.
İlk geceyi Batum’da geçirdikten sonra sabah yine nispeten yağmurlu bir güne uyandım ve hazırlıklarımı tamamlayıp Gürcistan Rusya sınırında Stepantsminda’da konaklamak üzere yola koyuldum. Tiflis yolunu takip ederek yola devam ettim ve bu yolda daha önce birkaç defa daha sürüş yapmıştım. Bildiğim bir yoldu ve kolaylıkla geçtim diyebilirim. Hava kararmadan Tiflis’ten sonraki Rusya sınırına doğru ilerlerken dağlık bölümdeki araziyi geçmek ve hatta bu sürüşümü kaydetmek istiyordum. Öyle de yaptım. Her ne kadar tüm gün sürüp yorulmuş olsam da bu kısımdaki sürüş keyif veriyordu bana. O gece için konaklayacağım butik hotele gelmiştim ve biraz dinlendim. Sabah erkenden kalkıp Rusya sınırını geçmeyi ve uzun bir sürüşle Astrahan’a varmayı planlıyordum. Rusya sınırına ilerleyen yol dağlık bir vadi içinden geçerken bir taraftan da size oldukça keyif veriyordu. Ürkütücü bir yanı da vardı aslında bu yolun. Bu karmaşık duygularla sürüp sınıra geldiğimde Gürcistan kapısında pek beklemeden geçtim diyebilirim.
Rusya sınırına geldiğimde ise uzun bir trafikle karşılaştım ama tam da bu noktada motosikletle yolculuğun en büyük avantajlarından biri olan iki tekerin önceliğini kullanarak yoğun kısımları hızlıca geçip kapıya vardım. İlk kez Rusya’ya giriş yapacağım için oldukça heyecanlıydım. Kapıdaki prosedürleri hızlıca geçtim derken, genelde ilk kez giriş yapacaklara olan araştırılma sürecine takıldım ve yaklaşık 1,5 saat kadar kapıda bekledim. Bu arada aracımla alakalı doldurmam gereken belgeleri de halledip, acaba bir sorun çıkacak mı, acaba giriş yapabilecek miyim sorularını sonlandırıp nihayet giriş iznini aldım. İşte büyük bir heyecanla Rusya topraklarında motorumu sürmeye başlamıştım. Çokta zorlanmadan Vladikavkaz şehrine vardım ve ilk molamı verdim. Bir alışveriş merkezinde yemek yedikten sonra yeniden yola koyuldum. Normalde Elista üzerinden gitmem gereken yolu biraz kısaltmak amacıyla tamamen bilinçsizce Dağıstan üzerine rotayı çevirdim ve maalesef 200 km kısaltmaya çalıştığım yolu km’lerce uzattım. Onunla da kalmayıp 2 kere navigasyonun azizliğine uğrayıp köy yollarında kayboldum. Gezinin başlangıcı için moral motivasyonu etkileyen bu hataları tam geride bıraktım derken artık hava kararmış ve Dağıstan’ın o ıssız, çorak yollarında gece sürmek zorunda kalmıştım. Uzun yollarda tek başına sürüş yapmak oldukça tedirgin ediciydi. Tek başınadan kastım diğer araçların da olmayışıyla çok işlek bir yol olmamasıydı. Kamp kurmak için de maalesef pek uygun değildi. Nihayet bir mola yeri bulup dinlenmek istediğimde saat gece 02:00 civarı ve bu yer de bir mecsitti. Zorlu bir gece oluyordu ve bu zor şartlara rağmen sabah oldu, yine yola koyuldum. Gittiğim yollardaki ıssızlık ve çoraklık ve yalnızlık her geçen km artıyor ve uzun bir günde güneş altında, sert rüzgarla motosiklet sürüşüm devam ediyordu. Rusya’da beni en çok zorlayan konulardan birisi yolların alabildiğine uzun ve dümdüz olmasıydı. Motosiklet kullanıcıları bilirler ki bu bir motosiklet seyahatinde pekte tatmin edici bir durum değil. Sürüş zevki yok denebilecek kadar azdı. Sadece yol bitsin diye de sürüş yapmak size sadece koca bir yorgunluk ve sıkılganlık vermekten öteye geçemiyor. Bu uzun ve zorlu yollarda ara ara küçük mola yerlerinde durup insanların saşkın bakışlarına şahit oldum. Nereden geldiğimi öğrendiklerinde daha da şaşırıyorlardı. Ben ise anın keyfini yaşamaya ve dinlenmeye çalışıyordum o kısa molalarda.
Astrahan’a yaklaştığımda artan yeşilliğe olan ilgim ve o ilk virajla karşılaşmamda yaşadığım sevinç şu an bana çok garip geliyor. Bir o kadar da unutulmaz bir hatıra. Bu şehirde yaşayan ve saygın bir iş adamı olan, daha önce Trabzon’da tanıştığımız Mustafa Miraliyev’in hotelinde misafiri oldum. Herkes oldukça ilgili alakalı ve misafirperverdi. Unutulmayacak bir dostluk vardı ortada. 2 Gün içinde yaşadığım o zorlu şartları unutmam için yetti de arttı diyebilirim. Bu şehirde beni misafir eden CS’den tanıştığım Oksana Geraskina ve erkek arkadaşı ile de şehirde güzel bir akşam yemeği yedik ve şehri gezerek zaman geçirdik. İki gün kaldığım bu şehirde artık Volgograd yoluna koyulma zamanı gelmişti. Nispeten daha yeşil ama çoğunlukta halen çorak yollardan geçmeye devam ediyordum. Dinlenmiş olmanın enerjisiyle yol pekte yormadı ve sabah çıktığım yolu akşam olmadan tamamlamış, şehre varmıştım. Bu şehire girer girmez Rus mimarisinin farkını hissetmeye başlamıştım. Geçmişten esintilerle dolu binaların arasından motorumu sürüp birkaç kez şehir turu attım. En sonunda Anavatan Çağırıyor heykelini çok uzaklardan fark edip şaşkınlıkla bakakalana kadar. Anavatan Çağırıyor, Volgograd’daki Mamayev Kurgan tepesinde bulunan ve Stalingrad Muharebesi anısına inşa edilen heykel. Tasarımı heykeltıraş Yevgeniy Vuçetiç ve inşaat mühendisi Nikolai Nikitin tarafından yapılan heykel, 1967 yılında açılışı gerçekleştirildiğinde dünyanın en büyük heykeli idi. Bu yapı ve etrafındaki heykeller, askeri tören mangasının oluşu bana Çanakkale’yi hatırlattı. Hissiyatı hemen hemen aynıydı ve tarih kokan bir yerdi burası. İnsanların ilgisi de oldukça yüksekti. Bu şehirde beni misafir edecek olan arkadaş yine CS’den tanıştığım Alex ve kız arkadaşıydı. Alex bir savaş tarihi müzesinde çalışıyordu ve bana müzeyi gezme fırsatı sundu. Sadece 1 gün kaldığım bu şehire planlarda olmadan yeniden döneceğimi pek düşünmemiştim oradan ayrılırken. İdil nehrini takip edip o gün Saratov’a varmaktı niyetim. Saratov’da 1 gün kaldım ve CS’den tanıştığım Alina Shapenkova beni bu şehirde misafir etti. Bu ara şehirlerde maalesef pek fazla zaman geçiremedim ve şimdilerde düşündüğümde bu durumdan biraz pişmanım. Büyük şehirlere ayırdığım fazlaca günlerden kısıp belki de birer gün daha geçirme şansım olsa daha iyi olabilirdi. Bu konuda biraz planlama hatam var denebilir. Bu konuların elbette telafisi için bir şeyler düşünüyorum. Bu planlarımdan yazının ilerleyen kısımlarında bahsedeceğim.
Saratov’dan yola çıktığımda yine uzun denebilecek bir sürüş yaparak Kazan’a varmayı planlamıştım. Yaklaşık 700 Km’lik bir yoldan bahsediyoruz. Rusya yollarında Kazan’a yaklaştıkça doğa ve yeşillik çok daha fazla ortaya çıkmaya başlamıştı. Keyifli sürüş yaptığım dağ yollarından orman içerisinde yaptığım sürüşler oldukça güzeldi. Kazan’a yaklaştıkça hava yüzünü asmaya başlamıştı ve önlem alarak yola devam edip hava karardıktan sonra, yağmur altında 22:00 gibi Kazan’a varmıştım. Oldukça heyecanlı olduğum söylenebilir çünkü bu şehirde daha uzun bir süre kalmayı planlamış ve daha çok dinlenip şehrin tadını çıkarabilecektim. Şehir merkezine geldiğimde tüm güzelliği ve ihtişamıyla birden önüme düşen o muhteşem cami; Kul Şerif Camisi… Kesinlikle durup dakikalarca izlemelik bir manzaraya sahipti ve onca yorgunluğa, yağmura rağmen bunu büyük bir keyifle yaptım. Kazan şehrinde beni misafir eden CS’den Gulnaz Anisimova bir Tatar kızıydı ve kısmen de olsa Türkçe biliyordu. Kökenlerimiz aynıydı bir yerde ve misafirperverlik anlamında çok güzel zaman geçirdim. İlk gün Gulnaz’ın da çalışmıyor olması nedeniyle şehirde güzel bir motosiklet turu yaptık. Feribotla Sviyazhsk’a geçip burada bol bol fotoğraf çekme fırsatı buldum. Rusya’nın Tataristan Cumhuriyeti’ne bağlı Zelenodolsk rayonunda bulunan bir köydü burası. Köy, çoğu zaman 1955 yılında Kuybışev Baraj Gölü’nün inşasından beri bir ada olarak anılsa da bir karayoluyla anakaraya bağlı ve fotoğrafçılar için çok güzel kareler yakalama imkanı bulunmakta. Ertesi sabah daha şehre ilk geldiğimde beni etkisi altına alan Kul Şerif camisini fotoğraflamaya gittim. Tam da bu esnada karşılaştığım kişi beni plakamdan tanıyıp (61) Türkçe selam verdi ve kendisi de memleketlimiz (Trabzon) çıktı. Sonrasında tüm bunlar yetmez gibi soydaş olduğumuzu da fark ettik. Sevgili Mustafa Kemal Çolak’a teşekkürü bir borç bilirim. Mustafa abi ve eğitim görevlisi arkadaşı ve de adaşı Mustafa beyin katılımıyla Kazan şehrini, tarihi hakkında detaylı bilgiler eşliğinde alt üst ettik diyebilirim. Akşamında tüm ailesiyle tanışıp samimi bir ortamda yemek yedik ve evimden çok uzaklarda bu insanlarla kendimi müthiş bir aile ortamında buldum. Annesi, eşi, çocukları, kardeşi ve diğer tüm arkadaşları misafirperverliklerini ve samimiyetlerini bize en güzel şekilde gösterdiler. O gecenin ardından gitmem gerekirken bu samimi ortam beni bu şehirde bir gün daha kalmaya yöneltti. Bu vesile ile Kazan Harley-Davidson motosiklet bayisi ile tanışıp buradaki motorcu arkadaşların da yardımlarını aldım. Motoruma ufak tefek bakımlar burada yapıldı. Bir gün daha hızlıca bitmiş ve artık yeniden yola koyulma zamanı gelmişti. Moskova’ya varmadan önce Nijniy Novgorod şehrinde mola vermek için durdum ve bir gece dinlendim. CS’den beni misafir eden Lara Forbes sıcak kanlı bir insandı ve ev arkadaşı da cana yakındı.
Gezinin ara hedefi olan Moskova ile aramızda çok bir uzaklık kalmamıştı artık. Sabah erken saatlerde yola çıkıp sürmeye başladım. Yollarda yaz ayları olması nedeniyle de olacak ki baya fazla çalışmalar vardı. Bu çalışmalar km’lerce uzunlukta kuyruklar oluşturuyordu. 2 Tekerin avantajını bu anlamda çok yaşadım ve bu uzun uzadıya kuyrukları sağdan soldan dikkatlice ilerleyerek geçtim. Aksini yapıp beklemek düşüncesi bile çılgınca. Mümkün olamayacak bir şey. Moskova’ya vardığım daha ilk anlarda büyük şehrin karmakeşliğini yaşamaya başlamıştım. Hatta bir tık tanıdık gelmiş ve direkt olarak gözümde İstanbul otobanında sürdüğüm anlar belirmişti. Yol almak baya zor olsa da, navigasyonun da yardımıyla gitmem gereken yere varabildim en nihayetinde. Trabzon’dan arkadaşım Lokman Birinci uzun yıllardır Moskova’da yaşayan birisi ve beni iş yerimde daha önce birkaç kez ziyaret etmişti. Şimdi ise bu fırsat km’lerce uzaklara motorumla gidebilip bana nasip olmuştu. Misafirperverliğine söyleyecek söz bulamıyorum. Şehri gezmemde ve diğer tüm konularda bana fazlasıyla yardımları oldu. Tüm bunların yanında ayrıca evini de açıp beni misafir etti. İki gün Moskova’da kaldım ve bir CS toplantısına katıldım, bir de Türk festivaline gittim. Evet Türkiye’nin tanıtımının yapıldığı çeşitli firmaların katıldığı bir tanıtım festivaliydi bu. Moskova oldukça büyük bir şehir ve görkemli binaların çoğunun yapımını Türk firmaları üstlenmiş. Şehrin tarihi binaları ve yeni gökdelenleri hiç ama hiç birbirini etkilemiyor. Bu anlamda güzel bir dizayna sahip. Ulaşım yolları örümcek ağı gibi dizayn edilmiş şehir, her anlamda size kolaylık sağlıyor diyebilirim. Bu ağın tam ortasında da Kızıl Meydan kalmakta. Gezimin en önemli noktası ki; bu meydanda fotoğraf çekilmek için onca turu planladım da denebilir. Bir hayali gerçekleştirmenin mutluluğu ve heyecanı vardı içimde. Evimden onca km uzakta ve işte nihayet o meydandaydım. Anın tadını çıkartıp, başarmış olmanın mutluluğunu yaşayarak, burada biraz daha vakit geçirdim. Elbette daha yolum vardı ve gezimin pik noktası olan St. Petersburg için Moskova’da geçen iki günden sonra artık yola koyulma zamanı gelmişti.
Bir akşam üzeri yola koyuldum ve bu pekte alışıldık bir durum değildi benim gezilerimde. Amacım St. Petersburg’a olan yaklaşık 800 km’lik yolu biraz kısaltmak ve gücüm yettiğince sürüş yapıp sonrasında bir hotelde dinlenmekti. Tver şehrinde geceyi geçirip sabah erkenden yola koyuldum ve hemen hemen tüm yol boyunca yağmur altında sürüş yaptım. Zorlu bir yolculuk oluyordu ve bu denli zorlu şartlarda daha önce sürüş yapmamıştım. Ağustos ayında bu kadar üşüyeceğim de hiç aklıma gelmezdi. Elbette bulunduğunuz ülke Rusya ise bu biraz daha normal bir durum olabiliyor. Dinlene dinlene ama sırılsıklam olarak hedefime varmış ve işte o her sokağıyla buram buram tarih kokan şehir St. Petersburg’a varmıştım. Şehirde sokak sokak gezerek biraz zaman geçirdim ve sonrasında beni misafir edecek olan CS kullanıcısı arkadaşım Konstantin ile buluştum. Şehir hakkında oldukça güzel bilgiler edindim kendisinden ve iki gün kadar beni evinde misafir etti. St. Petersburg şehri soğuk bir iklime sahipti ve bunu yaz aylarında da fark edebiliyorsunuz. Nemli bir hava ve soğuk rüzgarlar pekte o zamana kadar Rusya gezimde yaşamadığım şeylerdi. Tüm bunlara rağmen şehri karış karış gezme isteğimden pekte bir şey kaybetmedim. Tarihi dokusunu fotoğraflarımla imkan ve zamanım elverdiğince kare kare yakalamaya çalıştım. Artık dönüş yoluna başlamalıydı ve yine zorlu bir sürüş Moskova için beni bekliyordu. Yine yağmurlu ve tüm gün zorlu şartlarda sürüş yapıp tüm yolu bir günde almak durumundaydım. Moskova’ya döndüğümde aşırı yağmurdan telefonumun bozulması şartları oldukça zorlaştırdı. Yine de çözüm üretmekte zorlandım diyemem. En azından işimizin verdiği tecrübelerle üstesinden geldik. Çünkü bir akıllı telefon bu tarz bir gezide tüm organizasyonunuzu yaptığınız bir araç ve olmadan şartlar nasıl olurdu düşünmek bile istemiyorum.
Moskova’da bir gün dinlendikten sonra, oradan ayrıldıktan bu yana gezinin eskisi gibi keyif vermediği şehir Kazan’a bir gecede geri döndüm. Ama ne dönüş! Akşam 5 sularında çıktığım yolda tüm gece yaklaşık 1000km sürüş yaparak tam 12 saat sonra sabah 5 sularında Kazan’a vardım. Kazan’da geçirdiğim 2 güzel gün daha var şu an aklımda. Sonrasında ise zorlu yolculuğa kaldığım yerden devam ettim. Bin küsür km’lik bir yol almam ve Volgograd’a sürmem gerekiyordu. Güzergahım farklı olacaktı normalde ve bu yolları tekrar görürüm diye hiç düşünmemiştim. Uzun bir günün ardından zorlu bir sürüş günü daha sona ermiş ve Volgograd’a gece varabilmiştim. Burada CS’den beni misafir eden Toma hanım bir reklam yazarıydı ve o da bir gezgindi. Bir gecelik molanın ardından nispeten daha kısa bir sürüşle (500km) Rostov-na-Donu’a varmayı planladım o gün için. Çokta tercih edilmeyen bir yola girip her an acaba yol nerede bitecek tedirginliğiyle yol aldım ve uzun süredir sürüş yaptığım bu gezide birçok yorgunluk belirtisi baş göstermeye başlamıştı. Bu nedenle iki gece kadar Rostov-na-Donu’da kaldım. Yine CS’den tanıdığım Vicktoria Salamashko’nun misafiri oldum iki gün. Soçi için çok düşünceliydim. Gidip gitmemek arasında çok kaldım. Dediğim gibi yol yorgunluğu artık hat safhalara ulaşmış ve enerjim çokta kalmamış hissediyordum. Diğer bir taraftan da bunca zamandır hayal ettiğim turdaydım ve Rusya’nın en güzel şehirleri arasında yer alan bu şehri görmeden de turu bitirmek içimden gelmiyordu. Bir gayretle yeniden yola koyulup Soçi’ye doğru sürmeye başladım. Yaklaşık 700km yol gitmem gerekiyordu ki yaklaşık 500km şıp diye biten yolun son 150km bitmek tükenmek bilmiyordu. Rusya’nın yollarındaki tüm virajları toplamış Soçi şehrinin yoluna bırakmışlar gibiydi. Karadeniz kıyı şeridinde yol aldığım bu sürüş beni inanılmaz zorlamış ve gezinin başından beri süremediğim tüm o virajlı yolları bir seferde almak zorunda kalmıştım. Ne zaman bitecek diye düşünmeden bu tek şeritli yolda sürdükçe sürdüm ve şehre nihayet akşamüzeri varabildim. Burada beni yine CS’den tanıdığım motorcu arkadaşlar Dmitry ve Katerina Tokarevy misafir ettiler. İki üç gece Soçi şehrinde kalıp dinlenmek istiyordum. İlk gece 2014 Kış olimpiyatlarının gerçekleştiği Adler’e gezmeye gittik. Evet tüm o yol yorgunluğunun üzerine yaptık bunu. Rusların tatil beldesi olan bu bölge yaz aylarında yerli yabancı oldukça fazla turist ağırlıyordu ve cıvıl cıvıldı her yer. Etkinlik seçeneği oldukça fazlaydı. Biz Tesla müzesini gezip biraz da sahil kısmında müzik keyfi yaptık. Bir gün sonra Adler’de Valeria Goverdovskaya ile buluşup bir geceyi de böyle bitirdik.
Artık yeniden yola çıkmak gerekiyordu ve Vladikafkas’a varmak için yine oldukça uzun bir sürüş yapmam gerekiyordu. Bu sefer yol yine uzun ve farklı bir güzergahtan geçiyordu. Bu turda yaşadığım kısa yolları tercih etme eğilimi bazen ufak sorunlar çıkartabiliyordu bana. Yine bu durumdan mütevellit bir dağ yolundan geçerken oldukça kötü ve hatta arabaların bile zorlandığı yollarda sürüş yapıp aştım bu yolu. Zaten yorgun olan bünye iyice yoruluyordu. Hava ise bu bölgede oldukça soğumaya başlamıştı ve bunun için de ayrı önlem almam gerekti. Vladikafkas’a vardığımda iyice soğuk hava etkisini gösterdi. Rusya’daki son gecemi de yine CS’den beni misafir eden Yuri Borodaev evinde geçirip gece 04:00 gibi Rusya sınırına doğru sürmeye başladım. 35 Km’lik kısa bir sürüşle vardığım sınırda yine müthiş bir trafik vardı ve ben yine iki tekerin avantajından yararlanıp aralardan sınıra vardım ve girişime nazaran daha kolay bir geçişle Gürcistan topraklarında sürmeye başladım. Artık tüm ağrı ve yorgunluğa rağmen yol bitsin istiyordum ve bu nedenle iki ülke geçip eve varmaktı amacım. İlki kolay oldu diyebilirim. Tüm Gürcistan’ı o gün yaptığım sürüşle geride bıraktım ve saat 17:00 gibi Sarp sınır kapısından çokta zorlanmadan geçip Türkiye’ye giriş yaptım. Haritaya bakıp 200 km görünce onca yoldan sonra bu rakamlar bana komik gelmeye başlamıştı. Sürüp eve gelmem ise akşam 19:00 civarını buldu. Toplamda tam tamına 10.000 km’lik Rusya gezisi nihayet sonlanmış ve yola çıktıktan bu yana aradan tam olarak 30 gün geçmişti. Bu uzun yolculuğun birçok tecrübesi şu an aklımda ve bunlar benim için oldukça önemli hayat tecrübeleri oldular. Şimdi yeni yelkenleri açmak için plan ve hazırlıklar yapıyorum. Belki 2 teker gezi olmayacak ama uzun soluklu ve çok daha fazla ülkeyi kapsayan bir tur… Gezmeyi bir hayat tarzı olarak alıp, yola hiç bitmeyecek gibi devam etmek var planlarımda. Çok yakında…
RUSYA GEZİSİ PLANLAMAM
Kesinlikle söylemeliyim ki evdeki hesap hiç ama hiç çarşıya uymuyor. Yola çıkmadan harita üzerinden yaptığım bu planlamaya tam olarak uyamadığımı açıkca belirtmeliyim. Yine de kısıtlı bir zaman için yola çıkıyorsanız bir nebze faydası oluyor elbette.
1. Gün | TRABZON – TİFLİS | ● | Tarih: 29 Tem’18 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 600 KM |
2. Gün | TİFLİS – VLADIKAVKAZ | ● | Tarih: 30 Tem’18 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 200+ KM |
3. Gün | VLADIKAVKAZ – ASTRAHAN | ● | Tarih: 31 Tem’18 | / | Konaklama: 2 Gece | ► | P.Sürüş: 600 KM |
5. Gün | ASTRAHAN – VOLGOGRAD | ● | Tarih: 02 Ağus’18 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 450 KM |
6. Gün | VOLGOGRAD – KAZAN | ● | Tarih: 03 Ağus’18 | / | Konaklama: 5 Gece | ► | P.Sürüş: 1050 KM |
10. Gün | KAZAN – MOSKOVA | ● | Tarih: 09 Ağus’18 | / | Konaklama: 4 Gece | ► | P.Sürüş: 850 KM |
14. Gün | MOSKOVA – ST.PETERSBURG | ● | Tarih: 11 Ağus’18 | / | Konaklama: 4 Gece | ► | P.Sürüş: 750 KM |
18. Gün | ST.PETERSBURG – MOSKOVA | ● | Tarih: 15 Ağus’18 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 750 KM |
19. Gün | MOSKOVA – KAZAN | ● | Tarih: 16 Ağustos 2018 | / | Konaklama: 2 Gece | ► | P.Sürüş: 850 KM |
20. Gün | KAZAN – VOLGOGRAD | ● | Tarih: 17 Ağustos 2018 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 1050 KM |
22. Gün | VOLGOGRAD – ROSTOV | ● | Tarih: 19 Ağus’18 | / | Konaklama: 2 Gece | ► | P.Sürüş: 550 KM |
23. Gün | ROSTOV – SOÇİ | ● | Tarih: 20 Ağus’18 | / | Konaklama: 2 Gece | ► | P.Sürüş: 800 KM |
25. Gün | SOÇİ – VLADIKAVKAZ | ● | Tarih: 22 Ağus’18 | / | Konaklama: 1 Gece | ► | P.Sürüş: 800 KM |
26. Gün | VLADIKAVKAZ – TRABZON | ● | Tarih: 23 Ağus’18 | ► | P.Sürüş: 750 KM |
fotoğraflar çok güzel, fotoğraf sunumu var mı yakında? bu yazıyla beraber bir sunum harika olurdu.
bu guzel seyahatin bazi kisimlarina fiziken bazi kisimlarina da ruhen eslik etmek gercekten guzeldi. ama en guzeli Moskova’da 61 plaka bir arac ustelik motor gormekti:)) insallah yine birgun yolun duser buralara..
Anlattığın her bir şehri,yolları,virajları bir bir görmüş kadar oldum. İnanılmaz akıcı ve keyifli yazmışsın dostum. Daha nice güzel gezilere!
rusya sunumu bekliyoruz cemal abicim.